Sabah uyanıp Apple telefonunuzdaki alarmı kapatıyor, Google üzerinden haberlere bakıyor, gün boyu Meta uygulamalarıyla iletişim kuruyor ve akşam Amazon'dan sipariş verip Netflix izliyorsunuz. Tanıdık gelen bu senaryo, günümüzün dijital dünyasının parmakla sayılacak kadar az sayıda dev şirketin yönettiği devasa bir ekosisteme dönüştüğünü gösteriyor. Bu "teknolojik tekelleşme", hayatımızı kolaylaştıran bir lütuf gibi görünse de aslında bizi görünmez bir kafesin içine hapsediyor olabilir. Çünkü bu dünyada "kazanan her şeyi alır" kuralı işliyor ve ağ etkisi sayesinde herkesin kullandığı platformlar, yazılım kalitesinden bağımsız olarak zorunlu tercihler haline geliyor; büyük olan daha da büyürken küçük rakipler oyun dışı kalıyor.
Teknoloji devleri, bu hakimiyetlerini korumak için rekabeti sevmezler; ya satın alırlar ya da yok ederler. Geçmişte Facebook'un Instagram ve WhatsApp hamlelerinde gördüğümüz gibi, harika bir fikirle ortaya çıkan bir girişim, devler için sadece iki anlama gelir: Astronomik bir fiyata satın alınacak bir av ya da özellikleri kopyalanarak boğulacak bir rakip. Bu "satın al ya da kopyala" stratejisi, kullanıcılara kısa vadede "her şey tek uygulamada" rahatlığı sunsa da, rekabetin azalması uzun vadede inovasyonun yavaşlamasına ve teknolojik gelişimin duraklamasına neden olma riski taşıyor.
İşin en korkutucu boyutu ise ticari güçten ziyade "yeni yüzyılın petrolü" olan verinin gücüdür. Arama motorlarından alışveriş alışkanlıklarına kadar her şeyin birkaç şirketin elinde toplanması, bu yapılara toplumları analiz etme ve hatta yönlendirme gücü veriyor. Unutulmamalıdır ki, bir hizmet için ödeme yapmıyorsanız, ürün muhtemelen sizsinizdir. Bu da tekelleşmenin, alternatiflerin azalmasıyla birlikte mahremiyeti lüks bir tüketim maddesine dönüştürmesi ve verilerimizin kontrolünün elimizden kayıp gitmesi anlamına geliyor.
Yine de tünelin ucunda ışık tamamen kaybolmuş değil; değişim rüzgarları yasal düzenlemeler ve yeni teknolojilerle esmeye devam ediyor. Avrupa Birliği'nin teknoloji devlerini sınırlayan yasaları, verinin tek elde toplanmadığı Web3 hayalleri ve teknolojinin demokratikleşmesini sağlayan açık kaynak projeleri, bu tekellere karşı bir denge unsuru oluşturuyor. Teknoloji devlerinin hayatımıza kattığı kolaylığı inkar edemeyiz ancak bu "kolaylık" ile "özgürlük" arasındaki dengeyi korumak zorundayız. Dijital krallıkların tebaası olmak yerine, verilerimize sahip çıkan ve alternatifleri deneyen bilinçli kullanıcılar olmak, geleceğimizin çeşitliliği için atacağımız en önemli adımdır.









