İnternetin dünyayı "global bir köye" çevirdiği sıkça söylense de, konu dijital yayın platformlarına geldiğinde sanal sınırlar hala dimdik ayakta duruyor. Netflix, Disney+ veya Amazon Prime gibi devlere abone olan bir kullanıcı, sosyal medyada tüm dünyanın konuştuğu popüler bir filmi arattığında "Bu içerik bölgenizde kullanılamıyor" uyarısıyla karşılaşabiliyor. Özellikle Türkiye gibi pazarlardaki kütüphanelerin, ABD veya İngiltere'deki orijinal kataloglara kıyasla sayısal ve niteliksel olarak farklılık göstermesi, aboneler arasında "aynı ücreti ödeyip daha az hizmet alma" hissi yaratıyor.
Bu durumun temelinde, platformların keyfi uygulamaları değil, film ve dizi endüstrisinin geleneksel "bölgesel lisanslama" modeli yatıyor. Bir yapım şirketi, filminin gösterim haklarını dünya genelinde tek bir platforma satmak yerine, geliri maksimize etmek için ülke bazında ayrı ayrı pazarlamayı tercih edebiliyor. Örneğin, ABD'de Netflix kataloğunda bulunan bir Hollywood filminin Türkiye yayın hakları, yıllar önce yapılan bir anlaşmayla yerel bir televizyon kanalına veya başka bir dijital platforma satılmış olabiliyor. Bu da, aynı platformun farklı ülkelerde bambaşka içerik menüleri sunmasına neden oluyor.
Platformlar bu sorunu aşmak için son yıllarda "Netflix Originals" veya "Disney+ Originals" gibi kendi yapımlarına ağırlık vererek global bir standart yakalamaya çalışıyor. Kendi ürettikleri içeriklerin telif hakları kendilerine ait olduğu için bu diziler dünyanın her yerinde aynı anda yayına girebiliyor. Ancak stüdyo filmleri ve kült diziler söz konusu olduğunda, dijital sınırlar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Kullanıcıların bu engelleri aşmak için başvurduğu VPN (Sanal Özel Ağ) yöntemleri ise platformların geliştirdiği yeni tespit teknolojileriyle giderek daha zor hale geliyor.









